1. İlk Temas
Psikolojiye duyduğum ilgi henüz yeni filizlenmişti. Elime aldığım Melanie Klein’ın “Haset ve Şükran” adlı kitabı, zihnimin karanlık kıvrımlarına ışık tutmuştu. O günden beri bu iki duygu, doyumun ardındaki iki yol gibi gelir bana: Biri şifaya, diğeri yıkıma çıkan...
Bu yollar, bize çoğu zaman çocuklukta, en korunmasız anlarımızda, annemizden kalan bir miras gibi sessizce geçer. Açlığın ve doyumun ilk kayıtları, ruhumuzun haritasını çizer.
2. Doyumdan Sonra Ne Gelir?
İnsan yavrusu doyduğunda, zihninin derinliklerinde hemen yeniden acıkacağı ânı düşlemeye başlar. Bu düşünce, bedenin kimyasına karışarak içsel bir kaygı üretir. Ve o anda umutla karamsarlık bir savaşa tutuşur. Hangisi kazanırsa, insan ruhu onun izinde sevdiklerine yönelir.
Eğer umut kazanırsa, çehremizi bir huzur sarar. Şükran ortaya çıkar. O, çevremizde güven çiçeklerini yeşerten verimli bir topraktır. İçimizde bir yaz bahçesi açar; üretme, paylaşma ve güzellik yaratma gücümüzü besler.
3. Peki Ya Haset?
Haset kazandığında ise, ruhumuzda tehlike çanları çalmaya başlar. Sevdiğimiz, bizi doyuran kişi artık doyumu bizden çalmış gibidir. Onun yeniden dönüp bizi besleyeceğine dair umut yoksa, içimizdeki açlık, bir başka kişinin doyumunu dayanılmaz bir acıya dönüştürür.
Bu acı, zamanla saldırganlaşır. Haset, en çirkin yüzüyle ortaya çıkar: Sevilene saldırır. Onun ruhuna, benliğine, bedenine yönelir. Bir gül bahçesine dalan domuz sürüsü gibi, güzelliği harap eder.
Ve bu saldırı, bazen sevdiklerimizden bize yönelir. Sizi siz yapan her şey tehdit altında kalır. Değerli yanlarınız küçümsenir, özgürlüğünüze zincirler vurulur. Artık karşınızdaki, tanıdığınız kişi değil, bir haset taşıyıcısıdır.
4. Bağın Korkusu
Haset, çoğu zaman bağ kurduğunuz kişiyi, tam da o bağlara saldırmaya iter. Çünkü o bağlar, kişinin kendi değersizliğiyle yüzleşmesine neden olur. Siz uzaklaştığınızda, kendi karanlığıyla baş başa kalacağını bilir ve sizi kendi içine çekmek ister. Bu, çocukların karanlıktaki canavara benzemeye çalışması gibidir. Savunma, saldırıya dönüşür.
5. Maskelerin Ardında
İnsanlar, en çok enerjiyi, olmadıkları biri gibi görünmeye harcarlar. Yüksekten bakan, herkesi eleştiren, ulaşılamaz gibi davrananların çoğu, kendi içlerindeki değersizlik hissini gizlemeye çalışır. Onların amacı, sizi kendi seviyelerine çekmektir. Ancak siz daha değersiz hissederseniz rahat edeceklerdir.
Sizi kendi tuzaklarına düşürürler. Sanki onların onayını ve sevgisini alırsanız, değerli olacaksınız gibi hissettirirler. Ama bu büyük bir aldatmacadır.
6. İçsel Özgürlük
Kendimize şu soruyu sormalıyız:
Geçmişten gelen bu değersizlik mirasını daha ne kadar taşıyacağız?
Artık haykırmanın zamanı:
“Ben, sen öyle görmesen de, söylemesen de değerliyim. Şimdi de öyleyim ve öyle kalacağım!”
Başkalarının onayını almak uğruna kendimizi küçültüyorsak, kendimize nasıl adil olabiliriz?
7. Güzelliği Kimler Yaşatır?
Haset ve şükran, aynı kaynaktan çıkan iki nehir gibidir. Haset, karamsarlığın çılgınlığıyla toprağı kurutur. Şükran, umudun dinginliğiyle tarlalara hayat verir.
Kimseye, doğasında olmayan bir duyguyu zorla veremezsiniz. O yüzden dikkatle bakmalı: Karşımızdaki, doğasını hangi yöne akıtıyor?
Hayat, şükranı seçenlere tatlı bir armağandır. Onlar güzellikleri karşılık beklemeden paylaşırlar. Ne mutlu onlara!
8. Kapanış
Şimdi geçmişin zincirlerini kırmanın, içimizdeki zindandan özgürleşmenin zamanıdır. Artık yakınmaya değil, yaşamaya vakit var. Sahte büyüklüklerin, kibirli duruşların ve onay tuzaklarının etrafından sıyrılıp, kendi ışığımızla yürümenin tam zamanı.
Değer, içimizdedir. Ve bu değeri ancak biz büyütebiliriz. Şükranla...
Yorum Yazın