Gönül Doğan – Köşe Yazısı
O sabah, bir anne içgüdüsüyle uyandım yine…
Göğsümde, dünyanın ağırlığını değil, bir ulusun yetim kalışını hissettim.
10 Kasım’dı.
Sadece takvimde duran bir gün değil; kalbimin içinde açılan sessiz bir yas bahçesiydi.
Kadın yüreği, kaybı erkek gibi yaşamaz.
Biz ağlamayız yalnızca, toprağı avuçlar, kokusunu içimize çeker, “Gitme” deriz sessizce.
Oysa o gidiş, gitmek değildi.
O, “Ben artık her evladın kalbine sığacağım” diyerek gitti.
Bir kadının gözünden bakınca Atatürk, bir komutandan çok bir doğurandır aslında.
Cumhuriyeti doğurmuştur.
Cehaleti sancılarla, önyargıyı terle, umudu kanla yoğurmuştur.
Ve sonra o çocuğu –Cumhuriyet’i– ellerimize bırakmıştır.
“Emanetim size,” dememiştir sadece, “Sizden doğacak her kız çocuğuna, her oğlana, bir özgürlük tohumu ekin,” demiştir aslında.
Ben o tohumu taşıyan milyonlarca kadından biriyim.
Kızımın adını söylerken, onun kurduğu sınıflarda okuyan çocukların gözlerinde onu görürüm.
Sabahları okula giderken, saçlarını ördüğüm her çocuğun örgüsünde, o mavi gözlü adamın düşleri vardır.
Bugün, 10 Kasım.
Bir kadın olarak değil, bir ana olarak söylüyorum:
Bizim yasımız bitmez.
Çünkü bizim yasımız, yas değil; minnettarlığın sessiz bir duasıdır.
Her yıl bu saatte, kalbim durur birkaç saniyeliğine.
Sirenler çalarken gözlerimi kapatırım; gözlerimin önüne bir Anadolu kadını gelir.
Sırtında mermi, kucağında bebek…
Bir elinde kağnı, bir elinde vatan…
Ve o kadının alnında bir el dokunuşu vardır: Mustafa Kemal’in eli.
O dokunuş hâlâ sürüyor.
O yüzden hiçbir millet, bizim kadar “anne kokan bir cumhuriyete” sahip değildir.
Çünkü biz, bir kadının rahminden değil, bir liderin vicdanından doğduk.
Bugün saat dokuzu beş geçe, tüm dünya sessizliğe büründüğünde ben şunu hissediyorum:
O, gitmedi.
O, kadınların ellerinde, çocukların sesinde, umutla yoğrulan her sabahın rahminde yeniden doğuyor.
Ve ben inanıyorum:
Bir gün, onun kurduğu ülke yeniden onun düşlediği ışığa kavuşacak.
Çünkü bir anne, evladını asla yarı yolda bırakmaz.
Yorum Yazın