• NEDEN ASIRLARDIR ALDATILYORUZ GÜNAHIMIZ TÜRK OLMAK MI?
      NEDEN ASIRLARDIR ALDATILYORUZ GÜNAHIMIZ TÜRK OLMAK MI?
      06 Temmuz 2025 07:40
      Son Güncelleme:06 Temmuz 2025 07:40
      Ümit Şevki Somyürek

      On altı devlet yıkmışız ya da yıktırmışız. Şimdi de yıkılmanın eşiğine getirilmişiz. Yakın tarihimizi şöyle bir inceleyecek olursak, hanedan devleti olan Osmanlı kendini ispat etme sürecinde Türk’e kısa süre değer verse de, sonra insan yerine bile koymama yolunu seçmiştir.
      Hatta o dünemde Türkler hakkında, ağıza alınmayacak aşağılayıcı şiirler, yazılar destanlar yazılmıştır. Türkler en değersiz işlerde çalıştırılmış, savaşta önde azap askeri olarak kullanılmış kırılmaları (ölmeleri) düşmanı yorma görevini üslenmişlerdir. Anadolu ya şöyle bir baktığınızda hemen hemen tüm tarihi yapılar Selçuklulardan kalmadır. Sonun da Osmanlı, yaşadıkları safahata, isabetsiz yönetime, saray cami yaptırma aşkına,(!) düşman biriktirmeye dayalı imparatorluk politikası her bir köşeden isyanlarla çatırdayarak çökmüştür. Topraklarının tamamı çeşitli milletlerle işgal edilmiş. İslam’ın Halifesi sarayına hapsedilmiş düşmanlarının emrini yerine getiren memuruna dönüşmüştür. Anadolu’da yerleşik Rum Pontus, Ermeni ve azınlık halkları düşman devletlerce ayaklanmaya isyana yönlendirilmiş ve Osmanlı topraklarında huzur kalmamıştır. Korkunç bir yönetim boşluğu ülkeyi yaşanmaz hale getirmiştir.
            İşte tam bu siyah bulutlarının arasından Gelibolu savaşlarının yıldızı Mustafa Kemal güneş gibi doğmuş. Türkün yaklaşık 400 yıl süren dışlanmışlığına, bahtsızlığına son vermek için İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu’yu dolaşmış Türk milletini bu kara günlerden aydınlığa çıkılabileceğine inandırmıştır. Gençliğinden berri içinde yanan demokrasi cumhuriyet ateşi bir an bile sönmemiş. Önüne çıkan engelleri yılmadan aşılmasının yollarına milletini inandırmış. Türk’e insan olduğunu ve bir millet olduğunu hatırlatmış.
      Kafasında ki sınırları çizene kadar savaşmış. Sonra, Yurtta sulh cihan da sulh deyip milletinin sinesine dönmüştür. Cumhuriyeti kurarak işe başlamış. Demokratik yapının kurulması, laiklik, ekonomik bağımsızlık, eğitim kadın hakları, sanayileşme, yeni alfabe dil reformu, sosyal eşitlik, adalet, saltan lığın kaldırılması, Halifeliğin kaldırılması, tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması. Tüm kapitülasyonların bitirilmesi, yabancı okulların kapatılması gibi, yaşadığı son 15 yıla o kadar çok şey sığdırmış ki. Düşmanlarının bile takdirini kazanmış. Yaptığı her şey birer devrim niteliğindeymiş. Adeta küllerinden yepyeni bir millet yaratmış. Ve 10 Kasım 1938 günü milletinin kalbine büyük bir acı bırakarak dünyaya veda etti. 
      O günden sonra:
            Kısa bir müddet daha Atatürk’ün etkisi devam etse de maalesef uzun sürmemiş. Paranın üzerindeki resminin silinmesi ile başlamış onu unutturma çabaları. Sonra, Atatürk’ün ölümünü büyük bir özlemle bekleyen Amerika İngiltere ve diğerleri daha fazla bekleyememişler. Ağır ağır kaybettiklerini geri alma gayretine girmişler. CHP nin 1945 kadar Atatürk çizgisindeki yola devam etme gayretti, bu tarihten sonra dış güçler ve köy ağalarının baskısı ile vaz geçilme noktasına yaklaşmış 2.Dünya savaşı da üzerine tuz biber ekmiştir. Kapatılan tarikatlar, tekke ve zaviyeler din elden gidiyor teraneleri ile Türkün en kolay kandırıldığı metoda sarılmışlar. Sahte Müslüman hocalar din elden gidiyor ateşine kucak kucak odun taşımış, kız erkek beraber okumaz, o okullar zina yuvasıdır suçlaması ile Köy Enstitülerini CHP eliyle kapattırmışlar. Ülkeyi muasır medeniyetler sevesine çıkaracak neslin okullarına iftiralar atarak kilit vurdurmuşlar. Çok partili dönemin ilk partilerinden Demokrat parti CHP den ayrılan birkaç milletvekili ile kurulur. “Din elden gidiyor” sloganı onların da meşalesi olur. Yeni bir Araplaşma kampanyası başlar. Ezanın tekrar Arapça okunmasının yolu açılır. Türkçe Kuran okumak kâfirlik sayılır. 1952 de Nato’ya girme bedeli olarak Kore’ye savaşmak için askerlerimiz gönderilir. Amerika ile gidiş gelişler sıklaşır. Bu nedenle bizim tam bağımsızlık yolumuza engeller konulmaya başlanmış olur. O günden sonra ülkemizi genel olarak Amerika idare etti. Her ne kadar seçimler yaparak yöneticilerimizi seçer gibi yaptıysak da aslında Amerika kimleri istediyse onları seçtik. Aradan geçen bunca yıl bu geleneği değiştiremedi. Atatürk’ün tam bağımsız Türkiye çizgisine dönmek yerine, Amerika İngiltere Arap tiryakiliğimiz kronik hale geldi. Demokrat Partinin baskı şiddeti sınır tanımaz hale geldi. Muhalif kanadın gencini yaşlısını sesini çıkaramaz hale getirdiler. Demokrat Partiden umudunu kesen dış güçler ordumuza yeni bir vazifeye yönlendirip 27 Mayıs 1960 Darbesini yaptırdılar. Kısa bir ara rejimden sonra Türk Milletini oyalayacak yeni partiler beslediler. Türkiye uzun süre koalisyonlar idaresine emanet edildi. Hiçbir şey yapılmayan uzunca bir süreç yaşatıldı. Amerikan İngiliz emirlerine yine baş üstüne denildi. Bazı parti başkanları verdikleri masum servet beyanlarının ne kadar hakikatten uzak olduğu, onların ölümlerinden sonra, çocukları yurt içindeki, yurt dışındaki servetleri yüzünden birbirlerine düşman oldular. Ve bunlar (çok milliyetçi, çok dindar, çok şerefli) insanlardılar. Ve onların öğrencileri de bu gün onlardan öğrendiklerini hayli geliştirdiler. Birbirlerini tehdit ederek süren koalisyon süreçleri yaşandı. Milletvekili transferleri kurulan hükümetler. 1974 Kıbrıs harekâtından sonra ağırlıkla yaşanan Amerika ambargosu kırılgan olan ekonomimizin yapısını bozduğu gibi silahlı kuvvetlerimizin de birçok ihtiyaçları için kriz dönemi oluşturmuştu. Bu dönemde Amerika üslerinin kapatılması Türkiye nihayet kendine geliyor mu duygusuna kapılsa da fazla uzun sürmedi. Muhalefetin yoğun baskısı ile Demirel hükümetince alınan bu karardan Amerika’nın ambargodan vazgeçmesi ile beraber üslerin tekrar açılmasına izin verildi. Amerika bunun intikamını 12 Eylül 1980 ihtilalinin alt yapısını ülkemizdeki ajanları vasıtası hazırlattılar. Sağ-sol, Alevi-Sünni çatışmalarını körükleyerek, planlarını 12 Eylül 1980 tarihine getirdiler. Bizim çocuklar dedikleri ordumuzu da oyunlarının bir parçası haline getirdiler. Maalesef generallerimizi de çizdikleri rollerle vazifelendirdiler. Bu generallerimizin bir bölümü Amerika ile ordumuzun ihtiyaçları için yaptıkları pazarlık seyahatlerinde, akçeli işlere bulaştıkları suçlamaları itham edilmişlerdi. Her mevkide olduğu gibi ordumuz da bu yabancı isteklerine boyun eğmekte bir mahsur görmediler. Amerika’nın isteklerini yaptırmakta zorlandığı zaman yapılacak iş belli idi. Hemen Türkiye’yi karıştırmak orduyu müdahale kıvana getirmek. Tabi bu ortamı hazırlarken, ülkenin parti teşkilatlarından, ordusundan, emniyetinden, öğretmeninden, öğrencisinden, mit inden yardım almayı ihmal etmediler. Onların içlerine soktukları yerli ve yabancı ajanları ile ülke insanını kışkırtarak iç harp kıvamına getirip ordunun müdahalesinin zeminini hazırladılar. 12 Eylül darbesinin alt yapısında Amerika, MHP teşkilatı, Demirel hükümeti, devletin tüm teşkilatları ile Maraş-Çorum olaylarını Alevi-Sünni, sağ- sol çatışmalarının alt yapısını hazırladılar. Ülkenin iç savaşa sürüklenmesinde kimlerin aktif rol aldığını (OSMAN BALCIGİL in YAĞMUR ÇİSELİYOR) Kitabında bir tarihi disiplinle, gerçekleri o kadar net anlatılmış ki, ülkemiz yıllardır bizim yönetmediğimizi okuyup şüphelerinizin gerçek olduğunu göreceksiniz. Bundan sonraki dönemde de değişen bir şey olmadı. Ordu yönetimi, Özal dönemi ondan sonrası hep aynı seçiyormuşuz, yönetiyormuşuz gibi yaptık. Son 25 yılımıza gelince; yukarıda zaman zaman üstü açık bazen hafif örtülü yönetildiğimiz gerçeği artık o kadar şeffaflaştı ki örtüye bile gerek kalmadı. Kalk denince kalktık, otur denince oturduğumuz kafamıza çuval geçirilir bir iklimi yaşadık,yaşıyoruz. Ve artık milli özelliklerimiz o kadar deforme oldu ki, bir mucize beklemekten öte ümidimiz kalmadı.   

      Ümit Şevki Somyürek

      EDEBİYAT MAGAZİN GAZETESİ

      Yorum Yazın

      Yorumlar

      • Şeyda Gümüş

        Gerçekleri yansıtan müthiş yazını içim acıyarak okudum.Yüreğine o müthiş kalemine sağlık şair ve yazar ,değerli arkadasım..