Toplumların göz bölgesinde huzur, barış ve mutluluk sağlayan bir sistem olan İslam dini, özünde barışçıl ve insanlığı yücelten bir inanca dayanır. Ancak günümüz Türkiye'sinde yaratılan İslam gerginliği, insanlığın bu köklü ve barış dolu dinden uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Bir gazeteci ve edebiyatçı olarak gözlemlerim üzerinden şu soruları sormadan edemiyorum: Bu gerginlik neden ve kimler tarafından yaratılıyor? Hangi amaca hizmet ediyor? Neden İslam dini çağın getirdiği yeniliklere ayak uyduramaz bir halde gösteriliyor?
Mezhepler ve Bölünmüşlük: Toplumun Dinle Arasındaki Çatlaklar
Tarih boyunca dinin siyasi ve ideolojik bir aracı olarak kullanılması, mezhepçiliğin büyüyerek toplumu bölmesine yol açmıştır. Mezhepler, İslam'ı zenginleştirebilecek çeşitliliğin ötesinde, bilinçli olarak birer bölünmüşlük aracına dönüştürülmüş durumda. Bu da dinin kucaklayıcı, birleştirici yapısına aykırı bir tablo oluşturuyor. Toplumda sevgi yerine şüphe, dayanışma yerine kaos hakim hale getiriliyor.
Özellikle ötekileştirici söylemler, İslam dininin barışçıl yüzünü gölgelemekte ve onun yerine bir "zorlayıcı" din algısı oluşturulmakta. Halbuki din; sevgi, merhamet ve adalet üzerine inşa edilmiş bir sistemdir.
Korku ve Zorlama: Bir Sistemin Çöküşü
Tarih, korku ve zorlama üzerine kurulan hiçbir sistemin uzun vadede ayakta kalamadığını göstermiştir. Din, zorlama ya da baskı yolu ile dayatıldığında insanların kalbinde sevgiden çok korku oluşturur. Oysa İslam, öğüretisinde "hiçbir zorlama olmadığını" vurgular. Din, bireyin özgür iradesi ve kalbinden gelen bir inanca dayanmalıdır.
Toplumda İslam'la ilgili yaratılan korku ve sevgisizlik, insanları bu barış diniyle aralarına mesafe koymaya itiyor. Zira insanlar bir şiddet aracı olarak görülen, zorba bir yapıya dönüşmüş din anlayışından uzaklaşmayı tercih ederler. Çağın gereksinimlerine uygun projeler geliştiremeyen ve ilerleme sağlamayan İslam düşüncesi, doğal olarak geleceğe taşınamamaktadır.
Çözüm: Barış, Sevgi ve Bilgi
İslam dini, doğru anlatıldığında ve anlaşıldığında; toplumsal huzurun, adaletin ve ilerlemenin anahtarıdır. Ancak bunun için yöneticilerden kanaat önderlerine kadar herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekir. İslam'ın sevgi, hoşgörü ve barış mesajı yeniden ön plana çıkarılmalı, çağın bilim ve teknolojiyle buluşan projelerle desteklenmelidir.
Bilgi, cahilliğin ve korkunun panzehiridir. Din, bilgiden koparıldığında taassup ve cehalet ortaya çıkar. Oysa Kur'an'ın ilk emri olan "Oku!" ilkesini hayatımızın merkezine koyduğumuzda, dinin insanlığı ileri taşıyan gerçek yüzüyle tanışabiliriz.
Sonuç: İslam'ın Geleceği Bizim Ellerimizde
İslam dini, insanlığın ortak barış ve huzur arayışının teminatıdır. Ancak bu yüce değerleri korumak ve yüzyıllar ötesine taşımak bizim elimizdedir. Gerginlikten uzak, sevgiyi ve hoşgörüyü ön planda tutan, çağın gereklerine uyum sağlayan bir İslam anlayışıyla geleceği inşa etmek mümkün.
Bir edebiyatçı ve gazeteci olarak bu düşüncelerimi paylaşıyor, toplumumuzun çözümün bir parçası olacağına inanıyorum.
Malik Ördek
Edebiyat Magazin Gazetesi
Yorum Yazın