Kış, yalnızca bir mevsim değildir; anıların, özlemlerin, hasretlerin üzerine yağan beyaz bir örtüdür. Bir zamanlar kış, yalnızca soğukla değil, dostlukların sıcaklığıyla hatırlanırdı. Şimdi ise her kar tanesi, kaybolan samimiyetin izlerini taşır.
Bir düşünün… Sokak lambalarının altına düşen ilk kar tanelerini izlediğiniz o çocukluk gecelerini… Ayazın yüreğinize işlediği, ama içinizin hiç üşümediği zamanları… Kestanelerin közde çıtırdadığı, patateslerin sobanın üzerinde usul usul piştiği uzun kış akşamlarını… O zamanlar, kış bir üşüme değil, sığınılacak bir sıcaklıktı.
Dostluklar başka türlüydü. Kar topu savaşlarının sonunda sıcacık bir gülümsemeyle eve koşulan zamanlardı. Şömineler başında anlatılan masallar, içimizi ısıtan sıcacık salep kokusu, soğuk camlara çizilen kalpler, karla yazılan isimler… Aşkın ve dostluğun anlamını bilen insanlar vardı. Sevdiğini görmek için saatlerce soğukta bekleyen, buluştuğunda gözleriyle konuşan, sevdanın değerini bilen insanlar…
Şimdi ise kış, eskisi gibi değil. Ne ışıltılı kartpostallar kaldı, ne dostluklar, ne de o eski aşkların samimiyeti… Kar taneleri hâlâ düşüyor, ama üzerine yazılacak güzel hikâyeler eksik artık. Oysa kış, sadece soğuğun değil, yürekte sıcaklığı aramanın mevsimidir.
Kestane közünde pişerken, zaman da içimizde usulca yanmalıydı. Patatesler sobanın üzerinde kabuğuyla çıtırdarken, dostluklar da böyle içten, böyle doğal olmalıydı. Ama şimdi ne közde patatesin kokusu var ne de içimizi ısıtan sohbetlerin samimiyeti.
Ve işte, kar hâlâ yağıyor… Ama bu defa üşüten yalnızca soğuk değil; özlemler, yitip giden güzel zamanlar… Gökyüzünden süzülen her kar tanesi, kalbimize düşen bir hasret gibi… Şimdi o eski kışlar, yalnızca bir hatıra gibi camın buğusuna yazılıyor… Ama içten içe biliyoruz, o buğu silinse de, o sıcaklık asla kaybolmayacak.

Unutulan Sıcaklıklar
Kışın sessizliğinde yankılanır adımlar,
Kar taneleri düşer, usulca eski anılar.
Soğuk rüzgârlar fısıldar, bir zamanlar vardı,
Sıcak gülüşler, dostluklar, kalpte saklı bir bahar.
Penceremde buğu, camda silik bir iz,
Bir fincan çayın buharında ararım geçmişi giz.
O eski sohbetler, yarım kalan cümleler,
Bir ateş gibi sönmüş ama küllerinde bekler.
Belki de mesele kar değil, ayaz değil,
Unutulan sarılmalar, içimizdeki sessiz dil.
Soğuk tenimizi değil, ruhumuzu üşütür,
Hatırlamadığımız o sıcaklık, en derin sızı olur.
Bir dostun sesi, bir annenin dokunuşu belki,
Ya da çocuklukta kaybolan küçük bir melodi.
Kış gelir, gider… Ama o anılar kalır,
İçimizi ısıtan tek şeydir, unutmaktan korktuklarımız.
Gönül Doğan
Yorum Yazın