Yunus Karaçöl
Köşe Yazarı
Yunus Karaçöl
 

ÖĞRETMENİN TOPLUMDAKİ DEĞERİ

    "Öğretmen yalvarmaz,  Öğretmen boyun eğmez, Öğretmen el açmaz, Öğretmen ders verir!                                                                         Fakir Baykurt         Her güzel şey eskiden daha mı kıymetliydi yoksa eskiden yaşayan insanlar daha mı değer bilirdi? Yıllar geçtikçe toplum içerisinde öğretmenler sanki bilinçli olarak sizce de değersizleştirilmedi mi? Öğretmen derse girdiği vakit ayaklarını sıranın üstüne atarak oturan öğrencilerin umursamaz saygısızlığını mı anlatayım, yoksa değeri üç kuruşa indirilen öğretmenlere karşı ön yargı ile “Yahu öğretmenler üç ay tatil yapıyor, yan gelip yatıyorlar.” diyenleri mi anlatayım, yoksa aldıkları üç kuruş ile geçim derdine düşüp ek iş yapmak zorunda kalan, haftanın yedi günü koşuşturarak ailesiyle doğru dürüst vakit geçirememesini mi? Neresinden tutarsanız tutun bu durum elinizde kalıyor?                                                                 Öğretmenleri bile kendi içinde parça pürçük etmediler mi? Kadrolu öğretmen, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, uzman öğretmen... Bir de devlet tarafından atanmadığı için kurs merkezleri ve özel okullarda sömürülen, üç kuruşa mahkûm edilen sezonluk işçi statüsünde olan öğretmenler... Her şeyin çeşidi oluyorsa eğer o zaman; ücretli bakan, ücretli meclis başkanı, ücretli milletvekili, ücretli cumhurbaşkanı da olsun öyle değil mi? Atatürk'ün “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözüne ne kadar kıymet veriliyor? Bir toplum öğretmenini açlık sınırına mahkûm ederek ve vasıfsız işçi gibi ortada bırakıyorsa eğer bu öğretmenler nasıl kendine vakit ayırarak sağlıklı bireyler yetiştirsin? Ya ücretli öğretmenlik kaldırılsın onun yerine atama yapılsın ya da ülkedeki tüm mesleklere aynı sistem getirilsin ki eşitliği herkes tatsın!                                                               Rahmetli Kemal Sunal'ın “Öğretmen” filminde öğretmen olan kişi geçinmek için okul dışında her işi yapıyordu ve sonunda bu duruma dayanamadığı için deliriyordu. Sanırım sistem böyle devam ederse yakında hepimiz öyle olacağız. Evet, ben de bir öğretmenim, yıllarca yoksulluk ve çaresizlikle baş ederek bin bir türlü hayallerle öğretmen olmuş, ancak ataması yapılmayan, gereken değer verilmeyen, toplumdaki binlerce öğretmenden sadece bir tanesiyim...       Öğretmenlerin istekleri aslında o kadar basit ki… Öğretmen atamalarının adaletli ve eşit bir şekilde yapılması, mülakatın kaldırılması. Çünkü mülakat deyince herkesin aklına direkt “TORPİL” geliyor!  Bundan dolayı öğretmenlikten umudunu yitiren o kadar çok öğretmen var ki... Onlar şimdi ne mi yapıyorlar? Kimi inşaatta çalışırken düşüp hayatını kaybediyor, kimi pazarda ya da başka alanda hayata tutunmaya çalışıyor, kimi de branş dışı olan başka bir mesleğe yönelmek zorunda kalıyor. Kimi de hiçbir umudu kalmadığı ve değersizleştirilen “öteki”nin yarattığı ağır psikoloji ve baskıyla baş edemediği için bu dünyayı terk etmek de buldu çareyi. Ataması yapılmayacaksa eğer bu bölümler üniversitelerde süs olsun diye mi açılıyor? Madem yapılmayacak bu atamalar ve iş eninde sonunda sınavlara, mülakatlara kalacaktı bu sistemsizlikte, en başından kurulması gerekmiyor muydu adalet terazisi? Her sene binlerce gencin hayalleriyle oynayıp kimini üniversiteye alıyorlar kimini mezun ediyorlar. Yıllarını amfilerde, sınavlarda ve stajlarda geçiren binlercesine tekrar tekrar sınav yapma gereği neden duyar ki bir sistem? Eğitim sisteminize güvensizliğinizden mi yoksa türlü aşamalardan geçmiş ve niteliğini diplomaları kanıtlayan binlerce öğretmenine mi?                                                                   Ya özel sektörde sürünün öğretmenlerin karşılanmayan istekleri… Özel sektördeki anne öğretmenlere yeteri kadar süt izninin ve doğum izinlerinin verilmemesi, sigortanın asgari ücretten yatırılması, mevsimlik işçi gibi on ay maaş ile çalıştırılması ve öğretmenin sonraki dönem için diken üstünde olup “Yeniden iş bulabilir miyim?” diye korkuya kapılıp yazının kışa dönmesi... Taban maaş uygulamasının kaldırılmasıyla öğretmenler ucuz işçilik statüsünde görülüp kurum idarecileri tarafından sömürülerek mobbinge maruz kalınıp aşağılanması, yol ve yemek hakkının verilmemesi. Bunun yanında branşa göre her öğretmene ayrı bir maaş verilmesi de ayrı bir insanlık utancı değil midir?  Say say bitmek bitmeyen öğretmen sorunlarına ne zaman çözüm bulunacak? Tatil zamanları bile zorla çalıştırılan öğretmenlerin hakkını korumaya çalışan “Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası” olmasaydı acaba durum daha ne kadar vahim olacaktı? 364 gününü kara kara düşünen, öğretmenlik değerleri yerle bir edilen öğretmenlerin senede bir gün “24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlu olsun demekle gerçekten her şey güllük gülistanlık mı oluyor? Koskoca 365 günün sadece 1 gününü değerli kılmakla değerler yargısını kurmuş olur muyuz sizce de? Öğretmenler bu ülkenin mimarları olarak tek istedikleri şey, hak ettikleri haklarının yeniden onlara iade edilmesidir. Peki, bu hakları için öğretmenler birlik olup harekete mi geçecek yoksa yenilen haklarına rağmen sessizce kendi içinde söylenmeye devam mı edecek? Ne zaman “Ya herro ya merro!” deyip hakları için mücadele edecekler, işte onu da zaman gösterecek!  ŞUNU DA UNUTMAYIN Kİ KENDİ HAKKINI SAVUNMAKTAN ACİZ OLAN BİR ÖĞRETMENİN ÖĞRENCİLERİNE DE ÖĞRETECEĞİ HİÇBİR ŞEYİ YOKTUR!                                                            
Ekleme Tarihi: 25 Kasım 2023 - Cumartesi

ÖĞRETMENİN TOPLUMDAKİ DEĞERİ

 

 

"Öğretmen yalvarmaz, 

Öğretmen boyun eğmez,

Öğretmen el açmaz,

Öğretmen ders verir!                                                                      

  Fakir Baykurt

 

      Her güzel şey eskiden daha mı kıymetliydi yoksa eskiden yaşayan insanlar daha mı değer bilirdi? Yıllar geçtikçe toplum içerisinde öğretmenler sanki bilinçli olarak sizce de değersizleştirilmedi mi? Öğretmen derse girdiği vakit ayaklarını sıranın üstüne atarak oturan öğrencilerin umursamaz saygısızlığını mı anlatayım, yoksa değeri üç kuruşa indirilen öğretmenlere karşı ön yargı ile “Yahu öğretmenler üç ay tatil yapıyor, yan gelip yatıyorlar.” diyenleri mi anlatayım, yoksa aldıkları üç kuruş ile geçim derdine düşüp ek iş yapmak zorunda kalan, haftanın yedi günü koşuşturarak ailesiyle doğru dürüst vakit geçirememesini mi? Neresinden tutarsanız tutun bu durum elinizde kalıyor? 

                                                        
      Öğretmenleri bile kendi içinde parça pürçük etmediler mi? Kadrolu öğretmen, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, uzman öğretmen... Bir de devlet tarafından atanmadığı için kurs merkezleri ve özel okullarda sömürülen, üç kuruşa mahkûm edilen sezonluk işçi statüsünde olan öğretmenler... Her şeyin çeşidi oluyorsa eğer o zaman; ücretli bakan, ücretli meclis başkanı, ücretli milletvekili, ücretli cumhurbaşkanı da olsun öyle değil mi? Atatürk'ün “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözüne ne kadar kıymet veriliyor? Bir toplum öğretmenini açlık sınırına mahkûm ederek ve vasıfsız işçi gibi ortada bırakıyorsa eğer bu öğretmenler nasıl kendine vakit ayırarak sağlıklı bireyler yetiştirsin? Ya ücretli öğretmenlik kaldırılsın onun yerine atama yapılsın ya da ülkedeki tüm mesleklere aynı sistem getirilsin ki eşitliği herkes tatsın!

                                                         
    Rahmetli Kemal Sunal'ın “Öğretmen” filminde öğretmen olan kişi geçinmek için okul dışında her işi yapıyordu ve sonunda bu duruma dayanamadığı için deliriyordu. Sanırım sistem böyle devam ederse yakında hepimiz öyle olacağız. Evet, ben de bir öğretmenim, yıllarca yoksulluk ve çaresizlikle baş ederek bin bir türlü hayallerle öğretmen olmuş, ancak ataması yapılmayan, gereken değer verilmeyen, toplumdaki binlerce öğretmenden sadece bir tanesiyim...
      Öğretmenlerin istekleri aslında o kadar basit ki… Öğretmen atamalarının adaletli ve eşit bir şekilde yapılması, mülakatın kaldırılması. Çünkü mülakat deyince herkesin aklına direkt “TORPİL” geliyor!  Bundan dolayı öğretmenlikten umudunu yitiren o kadar çok öğretmen var ki... Onlar şimdi ne mi yapıyorlar? Kimi inşaatta çalışırken düşüp hayatını kaybediyor, kimi pazarda ya da başka alanda hayata tutunmaya çalışıyor, kimi de branş dışı olan başka bir mesleğe yönelmek zorunda kalıyor. Kimi de hiçbir umudu kalmadığı ve değersizleştirilen “öteki”nin yarattığı ağır psikoloji ve baskıyla baş edemediği için bu dünyayı terk etmek de buldu çareyi. Ataması yapılmayacaksa eğer bu bölümler üniversitelerde süs olsun diye mi açılıyor? Madem yapılmayacak bu atamalar ve iş eninde sonunda sınavlara, mülakatlara kalacaktı bu sistemsizlikte, en başından kurulması gerekmiyor muydu adalet terazisi? Her sene binlerce gencin hayalleriyle oynayıp kimini üniversiteye alıyorlar kimini mezun ediyorlar. Yıllarını amfilerde, sınavlarda ve stajlarda geçiren binlercesine tekrar tekrar sınav yapma gereği neden duyar ki bir sistem? Eğitim sisteminize güvensizliğinizden mi yoksa türlü aşamalardan geçmiş ve niteliğini diplomaları kanıtlayan binlerce öğretmenine mi? 

                                                           

     Ya özel sektörde sürünün öğretmenlerin karşılanmayan istekleri… Özel sektördeki anne öğretmenlere yeteri kadar süt izninin ve doğum izinlerinin verilmemesi, sigortanın asgari ücretten yatırılması, mevsimlik işçi gibi on ay maaş ile çalıştırılması ve öğretmenin sonraki dönem için diken üstünde olup “Yeniden iş bulabilir miyim?” diye korkuya kapılıp yazının kışa dönmesi... Taban maaş uygulamasının kaldırılmasıyla öğretmenler ucuz işçilik statüsünde görülüp kurum idarecileri tarafından sömürülerek mobbinge maruz kalınıp aşağılanması, yol ve yemek hakkının verilmemesi. Bunun yanında branşa göre her öğretmene ayrı bir maaş verilmesi de ayrı bir insanlık utancı değil midir?  Say say bitmek bitmeyen öğretmen sorunlarına ne zaman çözüm bulunacak? Tatil zamanları bile zorla çalıştırılan öğretmenlerin hakkını korumaya çalışan “Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası” olmasaydı acaba durum daha ne kadar vahim olacaktı? 364 gününü kara kara düşünen, öğretmenlik değerleri yerle bir edilen öğretmenlerin senede bir gün “24 Kasım Öğretmenler Günü” kutlu olsun demekle gerçekten her şey güllük gülistanlık mı oluyor? Koskoca 365 günün sadece 1 gününü değerli kılmakla değerler yargısını kurmuş olur muyuz sizce de? Öğretmenler bu ülkenin mimarları olarak tek istedikleri şey, hak ettikleri haklarının yeniden onlara iade edilmesidir. Peki, bu hakları için öğretmenler birlik olup harekete mi geçecek yoksa yenilen haklarına rağmen sessizce kendi içinde söylenmeye devam mı edecek? Ne zaman “Ya herro ya merro!” deyip hakları için mücadele edecekler, işte onu da zaman gösterecek! 

ŞUNU DA UNUTMAYIN Kİ KENDİ HAKKINI SAVUNMAKTAN ACİZ OLAN BİR ÖĞRETMENİN ÖĞRENCİLERİNE DE ÖĞRETECEĞİ HİÇBİR ŞEYİ YOKTUR!

                                                           

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve e-magazin.tv sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gerçekçi
(25.11.2023 00:14 - #487)
Ayni görüşteyim , eskiden de geçim sıkıntısı elbette çekiyorlardı ama öğrencilerin bir saygısı vardı büyük sevgi beslerlerdi maaş azdı değer fazlaydı. Şimdi hem değer kalktı hem de saygı kalmadı bence eskiden daha iyi durumdaydı eğitimcilerimiz
Yunus Karaçöl Kesinlikle öyleydi, size canı gönülden katılıyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve e-magazin.tv sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.