Yine içimde tarifi imkânsız bir sıkıntı var. İlk kez bir doğum gününde yoksun yanımda. Tam on dört yıl geriye gittim; anılar bir bir canlandı gözümde. Hamile olduğumu öğrendiğimizde babanı görmeliydin! Oradan oraya koşturuyor, şaşkın ama sevinçli bir kuş gibi çırpınıyordu. Ne de olsa baba olacaktı.
Bir gece rüyamda sakallı bir kız çocuğu gördüm. Hemen rüya tabirlerine baktım: “Hamileyse, bebeği erkek olur.” diyordu. Rüya bu ya, ne kadar doğru olabilirdi ki? Ama gerçek oldu. Minicik ellerinle dünyaya geldin oğlum. Benim de yaşım küçüktü, seninle birlikte büyüdüm. Sen ilk göz ağrımdın. Sende tattım anneliğin kutsallığını, anneme ne kadar eziyet çektirdiğimi anladım.
Büyürken yaramazlıkların da arttı. Hatırlıyorum; bir gün kimden aldıysan bir çikolata ile hem odayı hem de kendini boyamıştın. İçeri girdiğimde manzara korkunçtu; küçücük bedenin çikolata içinde, duvarlar rengârenkti. Sonra anaokuluna başladın. Artık altı yaşındaydın; önlüğünü giymiş, ilk adımını okula atmıştın. Derken bir kardeşin oldu. Aman ha, duymasın; senin kıskançlıklarınla epey uğraşmıştık.
Hatırlıyor musun? Bebek ağladığında, ben odaya gelene kadar yüzüne yastık kapatmıştın susturmak için. Sonra öyle korkmuş, öyle pişman olmuştun ki... Ah oğlum, zaman ne çabuk akıp gidiyor. Siz hızla büyüyorsunuz, ben ise yaşlanıyorum. Yeter ki siz sağlıklı olun.
İlk göz ağrım, canım bebeğim… Okuma bayramında kâtip olmuştun. Başında fes, elinde baston, kolunda şık bir kız… Ne çok meraklıymışım; durmadan fotoğraf çekmiştim. Hâlâ albümde duruyor, bazen açıp bakıyorum. Zamana yetişmek ne kadar imkânsızmış meğer.
Başarılı bir öğrenciydin, kime çektinse… Sonra tayin çıktı, Güneydoğu’ya geldik. Sen kalk, denizin kenarından martıları, yunusları bırak da çöle alış. Önceleri çok zorlandın ama kısa sürede uyum sağladın. Yeni ev, yeni okul, yeni arkadaşlar… Hepsine alıştın ve yine başarılı, bizi onurlandıran bir öğrenci oldun. Ah şu OKS yok mu, hepimizi yıprattı.
Yine de güzel bir okul kazandın. Allah izin verirse seni güzel bir gelecek bekliyor. Belki öğretmen olacaksın. Yolun hep açık olsun oğlum.
Ve işte en unutamadığım günlerden biri:
Hani sana sürpriz doğum günü yapardım ya… Sen kızardın: “Bana neden hediye almadınız, neden pasta yok?” diye. Hep sorardın, “Bugün günlerden ne?” Sanki ben bilmiyordum… Ben sana nasıl söylerdim ki, sürpriz olduğunu? Arkadaşlarınla anlaşırdık, kimse söylemezdi. Pastayı komşular saklardı, hediyeleri evin en gizli yerine kaldırırdım. Sonra gözlerin dolar, utanırdın söylediklerinden. Ben sana hiç kızmadım.
Ama bugün… Senin doğum günün. On beş yaşına giriyorsun. Ne bir pasta, ne de hediye var. Çünkü sen yoksun! Sensiz doğum günü olur mu? Bu sensiz geçen ilk doğum günüm… Ah annem, seni çok özledim. Doğum günün kutlu olsun.
Odana giriyorum; yatağın boş. Dolabını açıyorum; sana ait hiçbir şey yok. Arkadaşlarını görüyorum; aralarında bir tek sen yoksun. Onlar sensiz basket oynuyor, ben bakamıyorum bile. Sensizlik, kalbimin orta yerinde açılmış derin bir boşluk gibi.
Yorum Yazın