• KÖTÜLÜK ÇAĞI
    • KÖTÜLÜK ÇAĞI
      Lübnanlı doktor Dr. Amal Assef Nasser, Suriye savaşının ortasında yaşadıklarını “Kötülük Çağı” adlı öyküye dönüştürdü. Bir tanığın kaleminden, insanlığın vicdanına yöneltilmiş sarsıcı bir çağrı…
      18.10.2025 - 09:55 | Son Güncelleme:18.10.2025 - 09:55
      MALİK ÖRDEK

      KÖTÜLÜK ÇAĞI

      Yazan:Dr. Amal Assef Nasser – Beyrut / Lübnan Tıp Hastanesi

      Benim adım Amal Assef Nasser. Doktorum. Şimdi Beyrut’tayım, Lübnan Tıp Hastanesi’nde çalışıyorum.
      Ama hikâyem burada başlamadı.

      Bir zamanlar kötülüğün sadece eski masallarda var olduğunu sanırdım.
      Çocukken annem derdi: “Kötülük, kalpte doğarsa gözlerden taşar.”
      Ben o zaman gülümserdim, çünkü kalpte kötülük olamaz sanırdım.
      Ama ben yanılmışım.

      Suriye’de çalıştığım yıllarda, hastanenin duvarları sarsılırdı bombalarla. Toz, duman, çığlık… Her şey bir rüyaydı, ama kimse uyanamıyordu.
      Sabah erkenden kalkar, bir çanta ilaçla yola çıkardım.
      Yaralı çocuklar, yanan evler… İnsan, bir noktadan sonra ağlamayı bile unutur.

      İlk yıllarda umut hâlâ yaşıyordu.
      Kadınlar komşusunun çocuğunu kendi çocuğu gibi sarar, erkekler ekmeğini paylaşırdı.
      Ama sonra kötülük büyüdü, rüzgâr gibi yayıldı.
      Bize “düşman” dediler, “hain” dediler — sadece yaşatmak istediğimiz için.

      Bir gün hastanenin kapısına bir aile geldi.
      Adamın göğsü parçalanmıştı, gözleri yarı kapalıydı.
      “Doktor… kızlarımı koru,” dedi.
      Kızları küçüktü, belki yedi, belki sekiz yaşında.
      O gece ameliyata aldım onu. Ama sabaha karşı maskeli adamlar geldi.
      “Bu adam casus,” dediler.
      “Hayır, o sivil,” dedim.
      Dinlemediler. Götürdüler.
      Anne dizlerinin üstüne çöktü.
      Kızlar bana sarıldı:

      “Teyze, babamız nerede?”

      Ne diyebilirdim?
      Ben sustum. O sessizlik, kalbime gömüldü.

      Biliyor musun, kötülük sadece bombalarla gelmez.
      Medya da öldürür.
      Bir çocuğun çığlığını “zafer haberi” yaparlar,
      bir annenin gözyaşını “propaganda” diye yazarlar.
      Gerçeği kim anlatacak o zaman?
      Belki de ben… dedim kendi kendime.

      Bir gün beni bir konferansa çağırdılar.
      “Barış Konferansı” dediler.
      Orada, o katillerden biri kürsüdeydi.
      Yüzünde gülümseme, elinde mikrofon:

      “Pişmanız,” dedi. “Ama savaş bazen zorunludur.”

      Ayağa kalktım.

      “Bu pişmanlık değil, bu yalan!” dedim.

      Salon sustu.
      Beni dışarı çıkardılar.
      Ama içimde bir ateş yandı o gün — belki küçük, ama sönmeyen bir ateş.

      Hastaneye döndüğümde çocuklar beni görünce gülümsedi.

      “Doktor Amal, sen bizim kahramanımızsın,” dediler.
      Ben gülümsedim ama içim ağlıyordu. Çünkü kahraman olmak değil, yaşatmak istiyordum.

      Beyrut’a geldiğimde hâlâ bombaların sesini duyuyordum rüyalarımda.
      Ama burada yeniden başladım.
      İlaç dağıtıyorum, mültecilerin yaralarını sarıyorum.
      Küçük bir kız var, adı Lina.
      Bana “Anne Amal” diyor.
      O her güldüğünde, kötülük biraz daha eksiliyor sanki.

      Evet, kötülük bir çağ gibi yayıldı.
      Ama hiçbir çağ sonsuza dek sürmez.
      Bir gün bu karanlık bitecek, masumların sesi yeniden duyulacak.

      Ben, Dr. Amal Assef Nasser, bir doktorum ama aynı zamanda bir tanığım.
      Kötülüğün çağına tanıklık ettim.
      Ve şimdi insanlığa söylüyorum:

      “Korkmayın. Karanlık uzun sürebilir ama ışık hep gelir.”

      Türk Halkına Sesleniş

      Türk halkına bir şey söylemek isterim.
      Siz, savaşın kapınıza geldiği yıllarda bile kalbinizi insanlığa açık tuttunuz.
      Biz Lübnan’da, Suriye’de, sizin dostluğunuzu hissettik.
      Sizden ricam, kalbinizdeki o merhameti kaybetmeyin.
      Çünkü kötülüğü durduran, askerler değil;
      insanın içindeki iyiliktir.
      Işık, hep oradan başlar.

      EDEBİYAT MAGAZİN GAZETESİ
      EDEBİYAT MAGAZİN GAZETESİ

      Yorum Yazın

      Yorum yazarak topluluk kurallarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Edebiyat Magazin hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.