Yazan: Malik Ördek |
Prolog – Yıl 2378
Evrenin haritası yeniden çizildi.
İnsanlık, galaksiler arası kolonilere dağılmış, yıldızlararası seyahat artık bir bilim kurgu fantezisi değil, günlük bir ulaşım biçimi olmuştu.
Ancak bu yeni çağda bile bir gerçek değişmemişti: İnsan bedeni, hâlâ kırılgandı.
Savaşlar hâlâ sürüyordu.
Hastalıklar yeni kılıklarda dönüyordu.
Ve zaman, her canlıyı dizlerinin üstüne çökertiyordu.
İşte bu çağın tam ortasında, insan evrimini yeniden başlatacak bir proje doğdu: Apex Projesi.
Ve bu projenin merkezinde, adını kimsenin duymadığı bir bilim kadını vardı: Dr. Elara Voss.
Bölüm I – Laboratuvarın Kalbi
Güneş, dünyanın çoktan terk edilmiş yüzünü hâlâ aydınlatıyordu. Ama Dr. Elara Voss, güneşe yabancıydı artık. Aylar önce yerin kırk kat altındaki laboratuvara kapandığından beri, gökyüzünü yalnızca kayıt görüntülerinde görüyordu.
xAI Biyotek Araştırma Kompleksi...
Gizli, izole, gömülü.
Dışarıyla bağı yalnızca şifreli veri hatlarıyla kurulan, dünyadan çok uzaylılara aitmiş gibi duran bir yapıydı.
Elara, Nexium prototipini elindeki nöro-nano enjeksiyon kapsülüne yerleştirdiğinde, kalbi bir an için duracak gibi oldu.
Bu madde, ilk kez insan kanına karışacaktı.
Nexium.
ABD askeri endüstrisinin savaş helikopterleri için geliştirdiği nanomalzeme.
Kurşun deliklerini saniyeler içinde onaran, kopan elektrik devrelerini yeniden bağlayan, metal yorgunluğunu bile tersine çeviren bir mucize.
Ve şimdi... bir bedene enjekte edilecekti.
Tam o anda, kapı ağır ağır açıldı.
Soğuk metal sesi koridor boyunca yankılandı.
Gelen kişi, siyah bir askeri palto giymiş, çelik bakışlı bir adamdı.
General Kade.
Elara, ayağa kalktı. Tedirgindi ama saklamadı.
“General... Henüz hazır değiliz. Nexium, tam stabil değil. Deney sonuçlarımız—”
Kade’in sesi buz gibiydi:
“Zamanımız kalmadı, Dr. Voss. Düşmanlarımız, evrimleşmemiş barbar kabileler değil artık. Onlar yıldız tozundan zırhlar yapıyor. İnsanlık geride kaldı. Bizim bir sonraki evrimi başlatmamız gerekiyor.”
Elara’nın sesi titredi:
“Bu… bir ırk yaratmak olur.”
General gözlerini onun gözlerine dikti.
“Hayır. Bu, insanlığı kurtarmak olur. Deney gönüllüsü hazır. Siz sadece biliminizi yapın.”
Kade geri dönerken son cümlesini koridorun içinde bıraktı:
“Bu gece. Hazırlıklarınızı tamamlayın. Cassian yolda.”
Kapı kapandığında Elara yalnız kaldı.
Ellerine baktı. Titrer haldeydiler.
Başlamak üzere olan şeyin ağırlığı, omuzlarına çöktü.
Kendi kendine fısıldadı:
“Bunu yaparsam… artık hiçbir şey insan olmayacak.”
Bölüm II – Dönüşüm
Sessizlik, laboratuvarın damarlarında dolaşan bir hastalık gibiydi.
Elara, saatlerdir monitörlere bakıyordu ama düşünceleri ekranda değil, kendi vicdanının loş koridorlarındaydı.
Cassian henüz gelmemişti.
Ama onunla ilgili dosyayı en az yüz kez okumuştu.
“Cassian Ryke. 38 yaşında. Birliğin Kuzey Cephesi’nde ağır yaralandı. Sol kol ampute. Akciğerinin yarısı fonksiyonel değil. Fiziksel sınırları tükenmiş… ama zihinsel kararlılığı yüksek. Ölüm sınırında, gönüllü.”
Elara dosyanın köşesini sıktı.
Gönüllü…
Asıl gönüllü kimdi burada? Cassian mı, yoksa onu seçen sistem mi?
Kapı açıldığında içeri bir çift ayak sesi değil, bir hikâye girdi.
Cassian, iri yapılıydı ama yorgun. Yüzü savaşın çizgilerini taşıyordu. Sol tarafı sargıdaydı. Nefesi, hafif elektronik bir destekle çıkıyordu; bir yarı-akciğer.
Kadın gözlüklerini çıkardı, elini uzattı.
“Dr. Elara Voss.”
Cassian başını eğdi. Elini uzatmadı, sadece sessizce oturdu.
“Beni neden seçtiklerini biliyorum,” dedi.
“Beni kimse özlemeyecek. Kaybedecek bir şeyim yok.”
Elara duraksadı.
“Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir adam, kazanılacak en tehlikeli şeyi taşıyabilir: Gelecek.”
Cassian, gözlerini ona çevirdi.
“Peki siz, Elara? Bu gelecekte kendinizi nereye koyuyorsunuz?”
Kadın yanıt veremedi.
Bilim insanları evrenin sırlarını çözebilirlerdi belki… ama bazen en büyük sır, insanın kendisiydi.
Saat 03:14.
Nexium kapsülü, ısıtılmış sıvı formda Cassian’ın damarlarına enjekte edildi.
İğne battığında bir şey olmadı.
İlk birkaç dakika sessizlik sürdü.
Sonra... vücut cevap verdi.
Cassian’ın gözleri büyüdü.
Damardan yayılan bir sıcaklık, önce omzuna, sonra göğsüne ve en sonunda beynine ulaştı.
Sol kolunun koptuğu omuz yerinde bir sızlama başladı.
Elara monitörlere baktı.
Kemik yoğunluğu artıyor. Kas lifleri oluşuyor. Doku yenileniyor… ama kontrolsüzce.
Cassian birden haykırdı.
“YAN... YAN... YANIYORUM!”
Vücudu kıvranıyor, zemin titreşiyordu. Yeni kemik dokuları, kasları yaran bir hızla yükseliyor, sanki vücudu kendiyle savaşıyordu.
Bir kabuk, kendini içten dışa örüyordu.
Elara panikle Nexium dozunu düşürmeye çalıştı.
Ama sistem hata verdi:
“UYARI: ORGANİK UYUMLANMA TAMAMLANDI. NANOTERAPİK PARÇA VÜCUDA GÖMÜLDÜ. GİRİŞ ENGELLENDİ.”
Nexium artık durdurulamazdı.
O, Cassian’ın yeni kanıydı.
Yeni bedeni.
Yeni kimliği.
Saatler sonra, laboratuvar sessizliğe büründü.
Cassian gözlerini açtı.
Gözleri... insan gözü değildi artık.
Parlak, içi içe geçmiş verilerle parlayan biyonik bir zeka taşıyordu.
“Adım Cassian’dı,” dedi.
“Şimdi kimim bilmiyorum.”
Elara yere çömeldi.
Bunu o yapmıştı.
Bir adamı kurtarmak isterken, bir çağ yaratmıştı.
Bu bölümle birlikte öykü, dramatik bir kırılma noktasına ulaşıyor: Cassian artık insan değil ama hâlâ “ben kimim?” sorusunu soruyor. Elara’nın vicdanı ise gittikçe daha fazla sınanıyor.
Bölüm III – İsyan ve Uyanış
Cassian, ilk defa uyanırken doğmuş gibi hissetti.
Ama bu bir doğum değil, evrimdi.
Bedeninin her zerresi artık yeni bir dile sahipti. Kaslar, sinirler, gözleri… hepsi artık bilgiyle dokunmuştu.
Yatağından kalktığında, hareketleri neredeyse ses çıkarmıyordu.
Nexium, tüm vücut sistemlerini senkronize etmişti.
Damarlarında artık sadece kan değil, veri de dolaşıyordu.
Elara karşısında duruyordu.
Yorgundu. Omuzlarında suçluluğun görünmez yükü vardı.
“Cassian… seni kurtarmak istemiştim. Ölümden değil… yok oluştan.”
Cassian, bir süre sessiz kaldı. Sonra içinden gelen ilk gerçek soruyu sordu:
“Ama ben hâlâ insan mıyım?”
Elara’nın cevabı gecikti.
Gözlerinde bir bilim insanının değil, içi parçalanmış bir annenin hüznü vardı.
“Bilmiyorum,” dedi fısıltıyla.
“Belki artık ikisinin arasında bir yerdesin.”
Üç gün sonra...
Cassian ortadan kayboldu.
Kendine ait olmayan bir bedenle, kendini tanımadığı bir dünyaya bıraktı.
Ama yalnız değildi.
Apex Projesi, Cassian'dan sonra dört askere daha Nexium enjekte etmişti.
Onlar da dönüştüler.
Ancak… Cassian’dan farklı olarak, acıya karşı duyarsız, sorgulamadan itaat eden yaratıklara dönüştüler.
Bir gece, güvenlik merkezine giren bir denek, sistemleri çökertip kendini veri ağlarına bağladı.
Kendilerini Nexar olarak adlandırdılar.
“Biz ne insanız ne makine. Biz, evrimin reddedilen adımıyız. Yeni bir türün doğumuyuz.”
Galaksinin uzak kolonilerinde karışıklıklar başladı.
Nexar’lar, gizli üslerden kaçarak hızla organize oldu.
İnsanlara ait protokolleri, şifreleri, savunma sistemlerini hacklediler.
Sadece üstün bir beden değil, üstün bir zeka da taşıyorlardı.
Ama bir eksik vardı: vicdan.
Cassian, olanları haber ekranlarından izliyordu.
Yüzünde, savaştan çıkmış bir savaşçının yorgunluğu değil; kendi elleriyle yazdığı bir sonun pişmanlığı vardı.
“Onlar benim kardeşlerim değil. Onlar… ben olamayanlar.”
Elara, onu bulduğunda eski bir uzay kolonisinin enkazındaydı.
Yalnız, sessiz ve öfkeyle kuşatılmış halde.
Kadın sessizce yaklaştı.
Cassian ayağa kalktı. Gözleri karanlıkta parlıyordu.
“Bunu sen başlattın,” dedi, sesi yankı gibi boş metal duvarlarda çınladı.
“Bir ırk yarattın, Elara. Benden başlayarak.”
Elara dizlerinin üzerine çöktü.
“Hayır… seni yaratmadım. Seni kurtarmaya çalıştım. Ama bir canavar doğurdum.”
Cassian, başını yavaşça salladı.
“Hayır. Ben canavar değilim. Sadece... yeni bir başlangıcım. Onlar gibi olmak istemiyorum.”
Kadın gözyaşlarını sildi.
“O zaman ne yapacaksın?”
Cassian başını kaldırdı. Gökyüzüne, galaksinin sonsuz karanlığına baktı.
“İnsanlığı koruyacağım. Onlara karşı bile olsa.”
Bu bölüm, öykünün kırılma noktasını oluşturuyor. Cassian artık hem kahraman hem karşı türün içinden bir asi. Nexar’lar insanlığı tehdit ederken, Cassian insan olmanın anlamını yeniden tanımlamaya başlıyor.
Bölüm IV – Son Karşılaşma
Koordinat: Veyra-9 Koloni Enkazı
Zaman: T+67 Saat – Nexar Uyanışı
Gök gürledi. Ama bu doğanın sesi değildi.
Yüksek irtifadan inen metalik gövdeler, gezegenin atmosferini keserken ses duvarını parçaladı.
General Kade’in filosu gelmişti.
Gemilerden inen ilk zırhlı birlik, Nexar enerjisine duyarlı radarlarla yön buluyordu.
Ama karşılarında sıradan bir düşman değil, geleceğin kırık bir yansıması vardı.
Sığınakta, Elara kayıt cihazını açtı.
Dışarıda savaş başlıyordu ama o iç savaşın tam ortasındaydı.
“Eğer bu mesaj bir gün dinlenirse… bilinsin ki Nexium bir proje değildi. Bir duaydı. Umutla fısıldanan ama felaketle yankılanan bir dua.”
Cassian, son kez Elara’yla göz göze geldi.
“Onları durdurmam gerek. Onlar, bizden geriye kalan son insanlığa bile acımasız olacaklar.”
Elara elini onun koluna koydu.
Şaşırtıcı şekilde sıcak ve canlıydı.
“Sana bir şey bırakmak istiyorum, Cassian. Bir isim... Eğer kazanırsan, insanlar seni hatırlasın diye: Umut’un Oğlu.”
Cassian hafifçe gülümsedi.
“Ben artık umut değilim, Elara. Ama onun hatırasıyım.”
Savaş başladı.
Nexar’lar; bükülen metal zırhlarla, görünmez ağlarla, bilinçle hareket eden silahlarla saldırdı.
General Kade, komuta gemisinden operasyonu yönetti.
“Hiçbir yapay sistem, insan yüreğinin iradesini alt edemez. Onlara insan olduğumuzu gösterin!”
Ama Nexar’lar insan değildi artık.
Cassian, aralarına daldı. Her hareketi bir sanat gibiydi: kesin, acımasız ama amaçlı.
Kendi bedeninden çıkan enerji akımlarıyla onları durdurmaya çalıştı.
Ama Nexar’lar, onun gibi düşünmüyordu.
İçlerinden biri, onu durdurmak için doğrudan zihnine saldırdı.
“Sen eski dünyanın kırıntısısın, Cassian. Direncin, evrime ihanettir.”
Cassian yere diz çöktü. Ama pes etmedi.
Zihnindeki tek görüntü, bir zamanlar savaş meydanında ölen dostlarıydı.
Onlar… insanlığın zaaflarıydı.
Ve zaaf, aynı zamanda şefkat demekti.
Savaş sona erdiğinde, gökyüzü sessizdi.
Gemilerden biri yanarak atmosfere düşüyordu.
Nexar’ların büyük çoğunluğu yok edilmişti.
Bazıları kaçmış, galaksinin uzak köşelerine dağılmıştı.
Cassian ise ortada yoktu.
Elara, sığınağın kapısında diz çöküp son kez göğe baktı.
Kayıt cihazı kapanmadan önce şu sözleri söyledi:
“Nexium, insanlığın sonu muydu… yoksa yeni bir başlangıcı mı?
Bunu tarih yazacak.
Ama ben bir şey biliyorum:
Cassian, ne insan ne makineydi.
O… umuttu.”
Epilog
Galaksi yeni bir sessizliğe gömüldü.
Ama o sessizlikte, bir kıvılcım hâlâ yaşıyordu.
Bir sığınakta, bir veri dizisinde, bir kadının gözyaşında:
“Umut, daima bir bedende yeniden doğar.”
“Karanlığın ortasında bir kıvılcım yanarsa, onu bilgiyle mi yoksa inançla mı büyütürüz?”
Nexium bir kurgu evreni değil yalnızca; aynı zamanda insanın, kendi icat ettiği aynada gördüğü en yalın yüzleşmesidir.
Teknolojiyi tanrılaştırırken insan kalabilmek mümkün mü?
Hafıza neyi korur, neyi siler?
Takım | O | A | P |
O | A | P | |
1.HESAP.COM ANTALYASPOR | 0 | 0 | 0 |
2.BEŞİKTAŞ A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
3.CORENDON ALANYASPOR | 0 | 0 | 0 |
4.ÇAYKUR RİZESPOR A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
5.FATİH KARAGÜMRÜK A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
6.FENERBAHÇE A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
7.GALATASARAY A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
8.GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
9.GENÇLERBİRLİĞİ | 0 | 0 | 0 |
10.GÖZTEPE A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
11.İKAS EYÜPSPOR | 0 | 0 | 0 |
12.KASIMPAŞA A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
13.KAYSERİSPOR FUTBOL A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
14.KOCAELİSPOR | 0 | 0 | 0 |
15.KONYASPOR | 0 | 0 | 0 |
16.RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ | 0 | 0 | 0 |
17.SAMSUNSPOR A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
18.TRABZONSPOR A.Ş. | 0 | 0 | 0 |
Yorum Yazın